Programın başlarında kendisinden söz eden Danilo Zanna, kişiliğini şu sözlerle aktardı; ‘’Ben bir insanım. Her şeyden önce kendimi böyle tanımlıyorum. Şanslı bir insanım. Geziyorum, yaşıyorum ve mutlu olmaya çalışıyorum. Bu benim en büyük hedefim. Zamanla kendi eksikliklerimi kapatıp iyi bir insan olmaya çalışıyorum. Kendimi zor anlatırım, etrafımdaki zorlukları değiştiremiyorum. Baktım değişmiyor, kendimi değiştirmeye çalışıyorum. Pozitif şeyler için de geçerli bu söylediklerim. Böyle ilerliyorum.’’
‘’Annem hayatını bize adadı!’’
Annesinin kendisine olan yaklaşımının hep çok değerli olduğunu belirten Danilo Zanna, çocukluktaki aile yaşantısını şöyle aktarıyor; ‘’Biz beş kişiydik evde. Anne, baba, abim ve ablam vardı. Evin son ve en küçük çocuğu bendim. Abim ile tek odayı paylaşıyordum çocukluğumda. Oradaki yaşadığım özgürlük derecesini oğlumun bana verdiği his dışında hiç bir yerde yaşamadım. Çok yakındık ailemle. Annem özellikle çok yakındı. Baba biraz daha mesafeliydi ama beni daha farklı sevdiğini gösterirdi. Hiç unutmam çocukluğumda babam bana futbol ayakkabısı almıştı, bu benim için çok değerliydi. Annem bizim için her şeyi yapıyordu. Mesleği öğretmendi. Ama hep evdeydi, bizim için çok şey yaptı. Onun bizim dışımızda da hayalleri vardı, özellikle bir kitap yazmak istiyordu ama yapamadı. Tamamen bize adadı hayatını. Bu benim için biraz buruk bir duygudur.’’
‘’Anne ve babamın ilişkisi çok özeldi!’’
Örnek bir ilişki yürüten anne ve babasının tanışma hikayesini anlatan Zanna, o dönemleri şu şekilde özetliyor; ‘’Bütün hikaye teyzem ile başlıyor. Bizde bir gelenektir evdeki erkeklerin genellikle orkestrası olur. Babam da kendi orkestrasında saksafon çalardı. Teyzem şarkıcı olduğu için annem ve babamın tanışmaları onun sayesinde olmuş. O dönem bir birbirlerini görmüşler, ardından babam anneme aşık olmuş. Sonra onlar evlenmeden önce babam askere gitmiş. Tabii orada ölümden döndüğü bir operasyon atlatıyor. Yaşadıkları bir çatışmada bulunduğu birlikte sadece babam sağ kalıyor. Askerden döndüğünde de annem daha henüz babamla evli değilken bile onunla ilgilenmiş. Babamın o olaydan sonra toparlanması zor olmuş, annenim onun için yaptıklarını bizlere hep gururla anlatırdı.’’
‘’Babam için cenaze töreni bile yapamadık!’’
Pandemi sebebiyle kaybettiği babası ile ilgili duygularını paylaşan Danilo Zanna, bu zorlu süreci şu şekilde anlattı; ‘’Biliyorsunuz İtalya salgında Türkiye’den çok daha önce karantinaya girmeye başlamıştı. Oradaki vakalar çok ciddi şekilde etkiledi herkesi. Babamın zaten rahatsızlıkları vardı. Salgından kaynaklı onları önceden korumaya aldığımızı düşünüyorduk ama bir anda ateşlenmelerle hastalığı başladı. İlk annem ateşlenmeye başlamış hatta. Testlerde annenim durumu pozitif çıkmıştı, annem bunu atlattı, babam ise giderek daha da ağırlaştı. Doktorlar en son nefes alırken çok zorlandığını söyledi ve babanızı hastaneye götürmemiz gerekli dediler. Ambulans geldi eve ve annem çok üzüldü o an. Babamı son gördüğüm an o zaman oldu. Annemi rahatlamaya çalışıyoruz derken babam hastaneye giderken facetime’dan beni arayın dedi. Çok zordu, bunu ilk defa burada anlatıyorum. Hiç korkmayın ben eve döneceğim dedi. 24 saat içinde daha çok kötü oldu. Çok acayip bir duyguymuş. Cenaze bile yapamadık. Annemin 5 ay boyunca testi pozitif oldu. Kimse gidemedi cenazeye, bu süreden sonra ancak yapabildik cenazemizi. Üzülemiyorsun, gidip gelemiyorsun. Çok zor bir dönem oldu.’’
‘’Hayatta sürekli mutlu olamıyorsun!’’
Hayatında yaşadığı kırılma anından bahseden ünlü şef Danilo Zanna, kaybettiği yakın arkadaşı ile ilgili şu ifadelere yer verdi; ‘’Bizim oralarda adettendi, 14 yaşında gençliğe adım attığımızı göstermek için motor sürmeye başlıyorduk. Bu sebeple bir arkadaşımız kaza geçirip vefat etti. Pamuk dünyasından çıkmış gibi hissetmiştim. Çok yakın bir arkadaşım olduğu için çok değiştim. Bir anda Danilo oldum. Hayat düz bir çizgi değil, sürekli mutlu olmak diye bir şey yok hayatta.’’
‘’Tabağa ruhunu katabiliyorsan yemek yapıyorsun!’’
Yemek yapabilmenin en önemli ölçütlerini paylaşan Danilo Zanna, mutfakla ilişkisini şu şekilde anlattı; ‘’Ben normalinde İtalyanca öğretmeniyim. Şeflik ile bağım gençlikte başladı. Bizim bir aile restoranımız vardı, esnaf lokantası gibi düşünebilirsiniz bunu. Amcam benden o dönem yardım istedi, yanına yardım etmek için gittim. O döneme kadar mutfakla bir ilişkim yoktu. Orada gördüm ki, yemek sadece dört beş malzemeyi birleştirmek değil. O tabağa ruhunu ve kendinden bir parçayı koyabilmektir. Açıkçası çok merak ettim. Oradan bu yana devam etti bu. Bunları görünce yemek tutkusu başladı.’’
‘’Eşime ilk tanışmamızda Sezen Aksu şarkısı söyledim!’’
Eşi ile olan ilişkinin nasıl başladığını anlatan Danilo Zanna, o günleri şöyle anlattı; ‘’Bir gün seni fasıla götüreceğiz dediler arkadaşlarım. Gittiğimiz mekanda da bir masada eşim olan kız var. Zaman ilerledikçe tanıştık biz. Tabii İngilizce konuşuyorduk sohbet ederken. Yemek yiyoruz, dışarıda yağmur yağıyor, resmen film sahneleri gibi bir ortam vardı. Hatta o gece çat pat Türkçe ile Sezen Aksu’nun İstanbul şarkısının nakaratını söyleyip durdum. Orada bir iletişim doğdu aramızda. Uzun bir süre uzaktan uzağa görüşmeye başladık. Bir seferinde Fransa’da buluştuk, orada evlilik teklif ettim. Sonra evlendik.’’
‘’Türkiye’deki gelenekleri çok seviyorum!’’
Bu ülke ile olan bağlarını anlatan Danilo Zanna, Türkiye’de en sevdiği gelenekleri şu şekilde belirtti; ‘’Benim özellikle burada kız isteme merasimini çok sevdim. Eşim bile istemedi bunu, ben bizzat istedim. Çok sevdim kız isteme olayını, tuzlu kahve bile içtim. Efsane bir hikaye bu. Ayrıca aşure çok güzel bir gelenek. Aşure geleneğini çok ama çok seviyorum. O kadar meşakkatli bir şey yapıp bir de o güzelliği çevrene dağıtıyorsun. Bunun bir filminin bile yapılması gerekiyor o derece özel bir şey aşure.’’