SON DAKİKA

Bir Magazin
Bir magazin 4 yaşında

“YERLİ AŞI ÜRETİMİYLE İLGİLİ ÇALIŞMALARI YAKINDAN TAKİP EDİYORUZ”

“YERLİ AŞI ÜRETİMİYLE İLGİLİ ÇALIŞMALARI YAKINDAN TAKİP EDİYORUZ”
Bu haber 14 Aralık 2020 - 22:34 'de eklendi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı ardından yaptığı açıklamada, “Ekonomimizin güçlü ve kırılgan yönlerini gayet iyi biliyoruz. Güçlü yönlerimizi sağlamlaştırırken, kırılganlıklarımızın üzerine gidiyor, gereken tedbirleri de alıyoruz. Türkiye salgın sonrası döneme güçlü, dayanıklı ve rekabetçi bir küresel oyuncu olarak girmekte kararlıdır” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara dair açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“KİMSENİN HAKKINA EL UZATMADIĞIMIZ GİBİ HİÇ KİMSENİN DE HAKKIMIZI YEMESİNE MÜSAADE ETMEYİZ”

“Aziz milletim, değerli basın mensupları; sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Ülke ve millet olarak bölgesel ve küresel siyasi, ekonomik, insani nice krizle aynı anda mücadele verdiğimiz inkârı mümkün olmayan bir gerçektir. Kendimize ve dostlarımıza huzurlu bir gelecek inşa etmek için fedakarca gayret gösteriyoruz. Bu samimi çabalarımıza her devletten ve her kesimden destek beklerken maalesef haksız ve saplantılı ithamlara maruz kalabiliyoruz.

Son dönemde Amerika ve Avrupa’da ülkemize yönelik yaptırım söylemlerinin artmış ve süreçlerinin hareketlenmiş olması üzüntü vericidir. Hâlbuki Türkiye, Avrupa Birliği’nden yaptırım değil yıllardır geciktirdiği tam üyelik sözünü yerine getirmesini beklemektedir. Aynı şekilde NATO müttefikimiz Amerika’dan da yaptırım değil terör örgütlerine ve bölgemizle ilgili hesabı olan güçlere karşı verdiğimiz mücadelede destek bekliyoruz.

Biz ne komşularıyla ne de başka herhangi bir devletle gerilim, hele çatışma peşinde koşan bir ülke asla değiliz. Kendimizle birlikte tüm bölgemizin ve dünyanın huzuru, refahı, esenliği için mücadele ediyoruz. Ama bu durum ülke ve millet olarak hakkımızın, hukukumuzun, egemenliğimizin çiğnenmesi karşısında sessiz kalacağımız anlamına gelmiyor. Kimsenin hakkına el uzatmadığımız gibi hiç kimsenin de hakkımızı yemesine müsaade etmeyiz.

“AY YILDIZLI AL BAYRAĞIMIZ DÜNYANIN DÖRT BİR KÖŞESİNDE ÖZGÜRLÜK, ADALET VE HUKUK MÜCADELESİNİ TEMSİL EDİYOR”

Bu çerçevede Libya’dan Doğu Akdeniz’e, Suriye’den Kafkasya’ya uzanan geniş bir coğrafyada çok boyutlu çalışmalar içindeyiz. Bu gayreti kendi çıkarlarımızı korumanın yanında gözünü ve gönlünü ülkemize çevirmiş milyonlarca kardeşimizin hukukunu savunmak için de gösteriyoruz. Nerede bir haksızlık, hukuksuzluk veya zulüm varsa tepkimizi ortaya koyarak adaletin tesisi için çaba harcıyoruz. Nasıl bir asır önce Kurtuluş Savaşımız ezilenlere ilham kaynağı olmuşsa, ülkemizin istiklal ve istikbal mücadelesi bugün de mazlum ve mağdurlara umut veriyor. Ay yıldızlı al bayrağımız Gazze’den Arakan’a, Balkanlar’dan Karabağ’a kadar dünyanın dört bir köşesinde özgürlük, adalet ve hukuk mücadelesini temsil ediyor.

“DAĞLIK KARABAĞ’DA YAŞANANLAR ÜLKEMİZİN KARARLI DURUŞUNUN NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİR”

Dağlık Karabağ’da yaşananlar ülkemizin bu kararlı duruşunun ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Türkiye tıpkı bir asır önce Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nun yaptığı gibi tarihî bir dönüm noktasında Azerbaycanlı kardeşlerinin yanında yer almıştır. Kafkas İslam Ordusu’nu Bakü’ye 18 kilometre mesafedeki Güzdek’te karşılayan Azerbaycan Millî Marşı’nın yazarı Ahmet Cavad duygularını şöyle dizelere dökmüştür: ‘Sancağı dağa, taşa öptürün/Duman gibi bu dağları bürüyün/Denizlere selam resmi yaptırın/Göklerdeki bulut gibi yürüyün./Yürü yürü batan günün izine/Gülümseyir doğan güneş yüzüne/Gardaşlığın fermanına baş eğip/Mazlumların imdadına yetiştin/Karanlıkta iman sana yol açtı/Sen o yoldan muradına yetiştin./Yürü yürü batan günün izine/Gülümseyir doğan güneş yüzüne.’

Evet, Türkiye ve Azerbaycan bu hissiyatla bir kez daha öz kardeş olarak kucaklaşmış, maziden atiye uzanan yepyeni bir köprü inşa etmiştir.

Azerbaycanlı kardeşlerimiz ülkemizin de desteğiyle 44 gün süren vatan muharebesini hamdolsun şerefli bir zaferle taçlandırmıştır. 30 yıldır işgal altında tutulan Azerbaycan toprakları kurtarılmış, Dağlık Karabağ’ın vatan hasreti son bulmuştur. Her anı kahramanlıklarla dolu 44 günlük bir savaşın ardından kazanılan zafer askerî, diplomatik ve siyasi açıdan çok büyük anlamlar taşıyor. Karabağ artık donmuş bir ihtilafı değil Hakk’ın batıla galip gelmesi sonucunda kazanılmış şanlı bir zaferi ifade ediyor. Şehitlerimizin fedakarlıklarının remzi olan Azerbaycan bayrağı, 30 yıllık aranın ardından Karabağ’da artık gururla dalgalanıyor. Laçin’den Şuşa’ya, Fizuli’den Kelbeçer’e tüm Karabağ semalarını hamdolsun artık ezanı Muhammediler süslüyor. Dağlık Karabağ’ın kurtuluşuyla Kafkasya’da yeni bir dönemin kapıları aralanmıştır. İnşallah bundan sonra bölgede merkezinde çatışma yerine barışın, gerilim yerine iş birliğinin, husumet yerine iyi komşuluk ilişkilerinin olduğu yeni bir statüko kurulacaktır.

“TÜRKİYE VE AZERBAYCAN’IN TASADA VE SEVİNÇTE TEK BİLEK OLDUĞUNU TÜM DÜNYAYA BİR KEZ DAHA GÖSTERDİK”

Değerli kardeşim İlham Aliyev’in davetine icabetle gerçekleştirdiğimiz Azerbaycan ziyareti bu bakımdan çok önemli mesajlar içeriyor. Azatlık meydanında yapılan Zafer Törenlerinde merhum Haydar Aliyev’in ‘tek millet, iki devlet’ şiarının ete kemiğe büründüğünü hep birlikte yeniden gördük. Bakü sokaklarında ellerinde, arabalarında, binalarında, balkonlarında Türkiye ve Azerbaycan bayrakları taşıyan Azerbaycanlı kardeşlerimizin coşkusuna biz de heyetimizle birlikte ortak olduk.

Vatan muharebesi sırasında şehit düşen 2 bin 783 kahraman Azerbaycan askerini ve 100 sivil kardeşimizi rahmetle yâd ettik. Böylece Türkiye ve Azerbaycan’ın tasada ve sevinçte tek bilek olduğunu tüm dünyaya bir kez daha gösterdik.

Ayrıca, ziyaretim sırasında yaptığımız görüşmelerde Karabağ konusunda uluslararası alanda ve diğer ülkeler nezdinde izleyeceğimiz yol haritasını ele aldık. Buna ilaveten Azerbaycan’ın işgalden kurtardığı topraklarında yeniden imar ve çeşitli kalkınma projelerini değerlendirdik. Vatandaşlarımıza kimlikle seyahat imkânı tanıyan protokolün yanı sıra medya ve yatırım alanlarında çeşitli anlaşmaların imzalanmasına şahitlik ettik. Artık pasaport yok, kimlikle rahatlıkla Azerbaycan’a, Azerbaycan’dan Türkiye’ye gidip gelebileceğiz. Yapılan anlaşmaların savunma ve altyapı başta olmak üzere her alanda iş birliğimizi daha da derinleştireceğine inanıyorum. Bu vesileyle değerli kardeşim İlham Aliyev’e nazik daveti ve misafirperverliği için bir kez daha şahsım, eşim ve yine şahsına, eşine, aynı şekilde milletim ve Azerbaycan halkına selam, sevgilerimi gönderiyorum.

Vatan, bayrak ve ezan uğruna canlarını feda eden Azerbaycan ordusunun kahraman neferlerine Allah’tan rahmet, ailelerine sabır, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Kazanılan zafer dolayısıyla şahsım ve milletim adına bir kez daha Azerbaycan Türklerini tebrik ediyorum. Özellikle bölge ülkelerinin bu zaferden rahatsızlık duymak yerine 30 yıllık bir işgalin sona erdirilmiş olmasının mutluluğunu Azerbaycanlı kardeşlerimizle paylaşmaya davet ediyoruz.

Rabbime hem bizlere böyle bir zaferi yaşattığı, hem de, burası çok önemli, Boraltan faciasında tek parti CHP’sinin tarihimize sürdüğü utanç lekesini temizleme imkânı bahşettiği için hamdediyorum. Ezelî ve ebedî kardeşliğimizi çekemeyenlere inat Türkiye ve Türk milleti olarak her türlü sıkıntısında can Azerbaycan’ın yanında durmaya devam edeceğiz.

“ÜRETİMİN, TİCARETİN VE FİNANSIN TEK MERKEZLİ HÂLE DÖNÜŞMESİNİN SIKINTILARI SALGIN DÖNEMİNDE DAHA İYİ GÖRÜLDÜ”

Aziz milletim; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda sürmekte olan 2021 yılı Bütçe ve 2019 Yılı Kesin Hesap Kanunları görüşmelerinin Meclisimize, Hükûmetimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin bu üçüncü bütçesini salgın sebebiyle küresel bir sağlık ve onu takip eden ekonomi krizinin yaşandığı bir dönemde hazırladık. Her küresel kriz döneminde olduğu gibi bu süreçte de ülkemiz ekonomisiyle ilgili olumsuz değerlendirmeler yapılırken biz hep farklı bir yaklaşım içinde olduk.

Mesela 2008 yılında gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tamamı ciddi bir finansal kriz yaşarken biz Türkiye olarak bu süreçten güçlenerek çıktığımızı ve çıkacağımızı söylemiştik, hatırlayın o günleri. Nitekim takip eden yıllarda rekor büyümelerle 2009’daki kaybımızı fazlasıyla telafi ettik. O zaman Başbakandım. Bu yıl için de aynısını söylüyoruz. Daha önce ülkemizle ilgili oldukça olumsuz tablolar çizen uluslararası ekonomi kuruluşları değerlendirmelerini aşama aşama bizim dediğimiz yere doğru getirmeye başladılar. Tabii biz sadece bununla yetinmiyoruz. Asıl amacımız, salgının hızlandırdığı küresel, siyasi ve ekonomik yeniden yapılanma sürecinde ülkemizi hak ettiği seviyeye çıkarmaktır. Üretimin, ticaretin ve finansın tek merkezli hâle dönüşmesinin sıkıntıları salgın döneminde daha iyi görüldü.

Dünya ekonomide daha dengeli bir üretim ve ticaret dağılımı arayışı içindedir. Türkiye pek çok avantajıyla bu arayışta öne çıkan ülkeler başında geliyor. Ekonomimizi sadece mevcut tabloya bakarak değil önümüzdeki işte bu büyük potansiyeli dikkate alarak yönetiyoruz.

Son 10 yıldır olduğu gibi yeni dönemde de en önemli rehberimiz ve yol göstericimiz 2023 hedeflerimizdir. Bu anlayışla 2021 bütçesini üretim, yatırım, istihdam, ihracat, büyüme esasları üzerine bina ettik. Bütçemizin şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

“TÜRKİYE EKONOMİSİ FARKLI SENARYOLARA KARŞI HAZIRLIKLI DURUMDADIR”

Aziz milletim; küresel ekonomide belki de iktisat tarihine geçecek bir dönem yaşıyoruz. Salgınla başlayan sağlık krizi gelişmiş ya da gelişmekte olan ülke ayrımı yapmaksızın tüm makroekonomik dengeleri derinden sarsıyor. İşsizlik, ticaret, turizm ve borçluluk gibi pek çok gösterge tarihin en kötü seviyelerine ulaştı. Tüm bunların etkisiyle 2020’de küresel ekonominin yüzde 4’ün üzerinde küçülmesi bekleniyor.

Elbette dünyanın umudunu yeşerten gelişmeler de var. Salgının tedavisi konusunda başarıya ulaşan her adım çok hızlı bir küresel toparlanmaya beraberinde getirme potansiyeli taşıyor. Nasıl bir küresel durumla karşılaşırsak karşılaşalım, Türkiye ekonomisi her türlü zorlu teste yeni gelişen fırsatlara ve farklı senaryolara karşı hazırlıklı durumdadır. Bunun için gerçekçi bir zeminde hem atik hem ihtiyatlı olacağız. Hepsinden önemlisi her durumda vatandaşlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz.

“YILIN ÜÇÜNCÜ ÇEYREĞİNDE YÜZDE 6,7 BÜYÜDÜK”

Ekonomimizin güçlü ve kırılgan yönlerini gayet iyi biliyoruz. Güçlü yönlerimizi sağlamlaştırırken, kırılganlıklarımızın üzerine gidiyor, gereken tedbirleri de alıyoruz. Türkiye salgın sonrası döneme güçlü, dayanıklı ve rekabetçi bir küresel oyuncu olarak girmekte kararlıdır.

Vatandaşlarımdan müsterih olmalarını, sürekli karamsarlık aşılayanlara inat bize ve ekonomi yönetimimize güvenmelerini istiyorum. Bunun için gereken somut zemine de sahibiz. Uyguladığımız politikalar kredi genişlemesi ve normalleşme adımlarının etkisiyle yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 6,7 büyüdük. Böylece Türkiye Avrupa Birliği, G-20 ve OECD ülkeleri arasında üçüncü çeyrekte en fazla büyüyen ülke oldu. Büyüme unsurları içinde bizi fazlasıyla memnun eden makine teçhizat yatırımlarındaki yıllık yüzde 23,5’u bulan artış oldu.

Salgın şartlarına rağmen yılın ilk 11 ayında organize sanayi bölgelerimizde 851 yeni fabrika üretime başladı. İmalat sanayi siciline yeni kayıt yaptıran 13 bin 546 tesis üretime geçti. Bugün itibariyle sanayi bölgelerinde 4 bin 69 tesisin inşaatı devam ediyor. Üretim tarafındaki bu güzel gelişmelerin istihdama etkilerini de görüyoruz.

“BÜYÜMEYİ VE İSTİKRARI BİRLİKTE GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ”

İş gücü piyasasına yönelik olarak aldığımız tedbirler ve hayata geçirdiğimiz istihdam destekleri sayesinde Eylül’de işsizlik oranı geçen seneye göre 1,1 puan gerileyip yüzde 12,7 olarak gerçekleşti. Bununla birlikte henüz ülkemizin istihdam potansiyelini yeteri kadar harekete geçiremediğimizi biliyoruz. Gençler ve kadınlar başta olmak üzere her kesimde istihdam oranlarını çok daha yukarı seviyelere çekecek politikalara öncelik vereceğiz. Tabii üçüncü çeyrek büyümesi kayda değer bir başarı olmakla beraber asıl önemli olan büyümenin dengeli, kaliteli ve sürdürülebilir olmasıdır. Hiç şüphesiz daha düşük büyüme oranlarıyla da makroekonomik istikrarı sağlamak mümkündür. Ama biz büyümeyi ve istikrarı birlikte gerçekleştirmek için çalışıyoruz.

En büyük ticaret ortağımız Avrupa başta olmak üzere pek çok yerde salgının yeniden yükselişe geçmesi işimizi zorlaştırıyor. Talep cephesindeki daralmalara bağlı olarak herkes gibi bizim dış ticaretimiz de küresel gelişmelerden etkileniyor. Her şeye rağmen yatırım, istihdam ve üretimi sürdürmek için tedbirlerimizi almaya, hedeflerimize doğru yürümeye devam edeceğiz.

Salgının ülkemizde görülmeye başladığı günden itibaren tüm vatandaşlarımızla birlikte esnafımızın, tüccarımızın, iş insanlarımızın yanında olduk. Sosyal koruma kalkanı başlığı altında verdiğimiz karşılıksız nakit desteklerinin tutarı 45 milyar lirayı buldu.

Ayrıca, istihdam ve üretimi desteklemek için kredi imkânlarını genişletmeye yönelik pek çok paketi hayata geçirdik. Türkiye’de gerçekten çalışmak, üretmek, işini sürdürmek veya büyütmek isteyip de devletten beklediği desteği alamadığını söyleyen hiç kimse yoktur. Bazılarının bu destekleri amacına uygun şekilde kullanmayarak farklı yollara yönelmiş olmaları, bizim iyi niyetle üzerimize düşeni yaptığımız gerçeğini değiştirmiyor. Biz, dün olduğu gibi bugün de yine samimiyetle esnaflarımıza ve tüccarlarımıza destek olmayı sürdürüyoruz.

“HALKIMIZIN TASARRUFLARINI TÜRK LİRASI OLARAK DEĞERLENDİRMESİNİ TEŞVİK ETMEK İSTİYORUZ”

Aziz milletim; halkımızın tasarruflarını Türk Lirası olarak değerlendirmesini teşvik etmek istiyoruz. Bu amaçla Türk Lirası mevduat ve katılım hesaplarıyla ilgili faiz ve kar paylarındaki stopaj oranlarını düşürmüştük. Buna göre stopaj oranları altı aya kadar vadeli olan hesaplarda yüzde 15 yerine yüzde 5, 1 yıla kadar vadeli olanlarda yüzde 12 yerine yüzde 3, 1 yıl üzerinde olanlar için ise yüzde 10 yerine yüzde sıfır olarak Mart sonuna kadar uygulanmaya devam edecek.

Ayrıca, son zamanlarda Türk Lirası cinsi varlıklara olan güveni artırmak için kurumlarımız tarafından piyasa dostu adımlar atıldı. Bu sayede Kasım ayından itibaren sermaye girişlerinde artış, risk priminde düşüş ve Türk Lirası’nda değerlenme yaşandı, vatandaşlarımızın döviz talebi de azalma eğilimine girdi. Ülkemizin içinden geçtiği bu kritik dönemde tüm vatandaşlarımızdan birikimlerini dövizden Türk Lirası’na çevirerek üretim ve istihdama katkı sağlayacak yatırımlara yönelerek mücadelemize destek vermelerini bekliyorum.

Son dönemde uluslararası yatırımcıların yaklaşık 11 milyar dolar civarında sermaye girişi gerçekleştirmiş olmasını da önemli görüyorum. Sadece Hazine, tahvil ve hisse senedinde uluslararası yatırımcı girişleri 2 milyar dolara ulaşmış durumdadır. Önümüzdeki dönemde de uluslararası yatırımcıların Türk Lirası cinsi varlıklara yönelik ilgisinin devam etmesini bekliyoruz. Ayrıca, portföy akımlarının yanında uluslararası doğrudan yatırımları da ülkemize çekmenin peşindeyiz, bunun için gereken her türlü şartı sağlamaya çalışıyoruz.

“18 YIL BOYUNCA MALİ DİSİPLİNİN KORUNMASI HUSUSUNDA ÇOK BÜYÜK HASSASİYET GÖSTERDİK”

İktidarda bulunduğumuz 18 yıl boyunca mali disiplinin korunması hususunda çok büyük hassasiyet ve özen gösterdik. Salgın nedeniyle zor durumda olan vatandaşlarımızın yanında olmaya devam ederken, kamu harcamalarındaki disiplini de göz ardı etmiyoruz.

Merkezi yönetim bütçe açığının millî gelire oranını 2020 sonu için yüzde 4,9 olarak hedeflemiştik, gerçekleşmeler 2020 yılını yüzde 4,5’un altında bir bütçe açığıyla kapatacağımızı gösteriyor.

Ülkemizin bir diğer önemli avantajı, düşük borçluluk oranlarıdır. Bu yılın ilk dokuz ayında küresel borçluluk oranları daha önce eşi görülmemiş seviyelere ulaştı, toplum veya toplam küresel borç 272 trilyon dolarla küresel hasılanın 3,5 katına erişti.

Ülkelerin toplam borçları millî gelirlerine oranla oldukça arttı. Japonya’da toplam borcun millî gelire oranı yüzde 632, İngiltere’de yüzde 500, Çin’de yüzde 337 ve Almanya’da yüzde 268’e yükseldi, Türkiye’de ise toplam borçların millî gelire oranı yüzde 167’yle yönetilebilir bir seviyededir.

“SALGIN SÜRECİNDE BANKACILIK SEKTÖRÜMÜZ SAĞLIKLI YAPISINI KORUYARAK ÇALIŞMAYA DEVAM ETTİ”

Salgın sürecinde bankacılık sektörümüz sağlıklı yapısını koruyarak çalışmaya devam etti. Sektörün sermaye yeterliliği oranı Ekim itibarıyla yüzde 19,9 ile yasal sınırların oldukça üzerinde gerçekleşti. Diğer göstergelerde de bankalarımız uluslararası standartların öngördüğü asgari düzeyin oldukça üzerinde seviyelerde bulunuyor. Bankalarımız zaten yüzde 4 düzeyinde olan tahsili geciken alacaklarının yüzde 75’i kadar karşılık ayırmış durumdadır.

Geçtiğimiz hafta itibarıyla bankalarımızın döviz açık pozisyonu bulunmadığı gibi, sektörde 3,2 milyar dolarlık döviz pozisyonu fazlası vardır. Yurt dışından kaynak temini hususunda da hiçbir sıkıntı yaşamayan bankalarımız, yıl içinde vadesi dolan sendikasyon kredilerini yüzde 90’ın üzerinde bir oranla ve ilave bir maliyet baskısı olmaksızın yeniledi. Netice itibarıyla, ülkemiz güçlü bankacılık sistemi sayesinde yerli ve uluslararası tüm yatırımcılara ihtiyaçları olan desteği sağlayabilecek potansiyele, imkâna, mekanizmalara sahiptir.

“TÜRKİYE’NİN TÜM POLİTİKALARINI SALGIN SONRASI DÖNEMİN KAZANANI OLMA HEDEFİNE GÖRE ŞEKİLLENDİRİYORUZ”

Aziz milletim; güçlü yönlerimizin farkında olduğumuz gibi sıkıntılarımızı ve çözüm yollarını da gayet iyi biliyoruz. Türk ekonomisine faiz, enflasyon, kur sacayakları üzerinden kurulan baskıların ve bunların yol açtığı maliyetlerin üstesinden gelmek için yoğun bir mücadele içindeyiz. Faizlerin piyasa şartlarında makul seviyelere inmesi için çalışıyoruz.

Enflasyon Kasım ayında tüketici fiyatlarında yüzde 14 ve üretici fiyatlarında yüzde 23 düzeyinde gerçekleşti. Rakamların bu seviyelere çıkmasında döviz kuru, petrol ve gıda fiyatlarındaki artış etkili oldu. Enflasyonla mücadelede oldukça önemli bir yer tutan kur riskini azaltacak politikaları özenle hayata geçiriyoruz. Geçmişte enflasyonla nasıl baş ettik ve nasıl tek hanelere düşürdüysek, şimdi bunu tekrar sağlayacağız.

Bir diğer kritik önceliğimiz olan cari açıkla mücadelede yapısal önlemlere hız veriyoruz. İmalat sanayimiz her türlü ürünü üretebilecek kapasiteye sahiptir. Ara malındaki ithalata bağımlılığını azaltma yönünde de mesafe kaydediyoruz. Bu noktada savunma sanayiimize özel bir parantez açmak istiyorum.

Savunma sanayiimizde iktidara geldiğimizde yüzde 20 düzeyinde olan yerlilik oranı, bugün yüzde 70’lere ulaşmış durumdadır. Bu alanda başarıyı getiren yönetişim modelini imalat sanayinin diğer alt sektörlerinde de uygulayacağız. Üretimde ara malı ithalatına olan bağımlılığı asgari seviyelere indirerek yapısal cari açık problemiyle mücadelede önemli kazanımlar elde edeceğiz. Teknoloji odaklı sanayi hamlesi programımız kapsamında önümüzdeki aylarda kimya, eczacılık, ilaç, tıbbi cihaz, ulaşım ve elektronik gibi yüksek teknolojiye dayalı sektörlerde yeni çağrılara çıkıyoruz. Bu ürünlerde yurt içi üretim kabiliyetlerinin geliştirilmesini temin için tüm imkânlarımızı seferber ediyoruz.

Türkiye’nin tüm politikalarını salgın sonrası dönemin kazananı olma hedefine göre şekillendiriyoruz. Üretim çeşitliliğimiz, lojistik imkânlarımız, güçlü tedarik zincirimiz, sunduğumuz teşvikler ve dinamik iş gücümüzle Türkiye’ye yatırım yapan herkesi memnun edecek seviyedeyiz.

“TÜRKİYE’Yİ MUASIR MEDENİYET SEVİYESİNİN ÜZERİNE ÇIKARTACAK ADIMLAR ATIYORUZ”

Rekabete dayalı piyasa ekonomisi gelenekleri çerçevesinde her türlü yenilikçi teklife açığız. Yatırım ortamını iyileştirecek, öngörülebilirliği artıracak, yatırımcıların tereddütlerini giderecek iklimi güçlendirmek için gereken idari ve hukuki reformları tereddütsüz hayata geçireceğiz. Bunun için bir süredir hazırlıklarını zaten yapmakta olduğumuz reform paketlerimizi iş dünyası başta olmak üzere her kesimle görüşerek, konuşarak, tartışarak olgunlaştırıyoruz.

İnşallah bütçe görüşmelerinden hemen sonra ekonomik, hukuki ve idari reform paketlerimizi Meclisimizin gündemine taşımaya başlıyoruz. Yatırım, üretim, ihracat, istihdam, hukuk, adalet, güvenlik odaklı politikalarla ülkemizi salgın sonrası döneme hazırlıyoruz.

Sadece bunlarla kalmıyor her alanda Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkartacak adımlar atıyoruz. Mesela bugünkü Kabinemizde Millî Uzay Programımızın sunumunu dinledik. İnşallah ülkemizin bayrağını uzayda çok daha güçlü şekilde dalgalandıracağımız günler çok yakındır. Bu programı önümüzdeki haftalarda ayrıntılı bir şekilde kamuoyuyla paylaşacağız.

“MİLLETİMİZİN TAKDİRİNİ KAZANMAK İÇİN ÇALIŞMAYI SÜRDÜRECEĞİZ”

Aziz milletim, Türkiye’de kimi siyasi partilerin temsilcilerinin ve onlarla aynı amacı paylaşan kesimlerin giderek daha pervasızca başvurdukları bir yöntem vardır. Bu yöntemin adı, yalanı silah olarak kullanmaktır. Terörle mücadeleden sınır ötesi harekâtlarımıza, yatırımlardan koronavirüs salgınıyla mücadeleye kadar tüm hususlarda attığımız her adımda bu alçakça yöntemle karşılaşıyoruz. Kendi içlerinde yaşanan taciz, tecavüz ve hırsızlık gibi ahlaki çöküntüye işaret eden hadiseleri bile yalanla tersine çevirmeye kalkacak kadar tefessüh eden bu kokuşmuş zihniyetin takdirini milletimize bırakıyoruz.

Ana Muhalefetin başındaki zattan bu tacizlerden, bu cinsel ilişkilerle alakalı, hırsızlıklarla alakalı, yapılan soygunlarla alakalı şu ana kadar en ufak bir açıklama duydunuz mu? Duymadık. Bu nasıl bir muhalefetin başı olmaktır? Bu ahlaksızlara da gereken dersi verecektir. Biz medeniyet ve tarih mirasımızın gösterdiği istikamette Allah rızasını ve milletimizin takdirini kazanmak için çalışmayı sürdüreceğiz.

Ancak aynı kirli zihniyetin koronavirüs salgını gibi 83 milyonunun tamamını ilgilendiren hayati bir meseleyi de yalanlarına alet etmesini kabullenmemiz mümkün değildir. Salgınla mücadelede bütün varlığımızı ortaya koyarak pek çok yalanı ardı ardına sıralayıp önlerine konan hakikatlere aslı kulak vermeden bir sonraki yalana geçenlere müsamaha göstermeyeceğiz.

“UYGULADIĞIMIZ KISITLAMALARIN VE DİĞER TEDBİRLERİN OLUMLU ETKİLERİNİ GÖRMEYE BAŞLADIK”

Türkiye uluslararası kurumlarla iş birliği hâlinde ve onların belirlediği standartlar çerçevesinde salgınla mücadelesini şeffaf bir şekilde yürüten ülkedir. İstatistiklerle ilgili yöntem değişiklikleri de hep bu uluslararası uygulamalar çerçevesinde yapılmıştır.

Her fırsatta tamam diye ifade ettiğimiz temizlik, maske, mesafe kurallarına riayeti telkin ederek aşı geliştirme çalışmaları başta olmak üzere konuyla ilgili tüm gelişmeleri yakından izleyerek süreci yönetiyoruz. Aldığımız tedbirleri sadece ve sadece milletimizin hayatını, sağlığını, geleceğini düşünerek belirliyoruz.

Son Kabine Toplantımızın ardından vaka sayılarındaki artışa ve hastanelerimizdeki doluluk oranlarına bakarak kararlaştırdığımız içinde sokağa çıkma kısıtlamalarının da bulunduğu ilave tedbirleri milletimizle paylaştık. Bugünkü Kabine Toplantımızda alınan tedbirlerin sonuçlarını kapsamlı olarak değerlendirdik. Milletimizin tüm fertlerinin büyük fedakârlığıyla uyguladığımız kısıtlamaların ve diğer tedbirlerin olumlu etkilerini görmeye başladık. Kurallara daha sıkı riayet etmek suretiyle bu mücadeleyi başarıya ulaştırmak hepimiz için milli bir görevdir. Biz de milletimizin fedakârlıklarına karşı şükranlarımızı, hayata geçirdiğimiz ve geçireceğimiz desteklerle ifade etmeye çalışıyoruz.

“ESNAFIMIZA TOPLAMDA 5 MİLYAR LİRA HİBE DESTEĞİ SAĞLAMAYI PLANLIYORUZ”

Bu çerçevede öncelikle bazı müjdeleri milletimizle paylaşmak istiyorum: Yılsonuna kadar yüzde 20’den, yüzde 10’na indirdiğimiz gayrimenkul kiralarındaki stopaj oranının uygulanması süresini 1 Haziran’a kadar uzatıyoruz. Benzer şekilde yüzde 18’den yüzde 8’e indirdiğimiz iş yeri kiralama hizmetlerindeki KDV oranını da 1 Haziran’a kadar yüzde 8 olarak uygulamaya devam edeceğiz.

Salgının etkisinin en aza indirilmesi için yıl ortasında başlattığımız konaklamadan yeme-içmeye, yolcu taşımacılığından bakım-onarıma kadar birçok sektörü kapsayan KDV indirimlerinin sürelerinde de yine 1 Haziran’a kadar uzatıma gittik.

Esnafımıza kira desteği ile gelir kaybı desteği için hazırlıklara başladık. Ülkemizde basit usule tabi 806 bin 871 vatandaşımız ile kısıtlamalar sebebiyle salgından doğrudan etkilenen 432 bin 567 esnafımız bulunuyor. Toplam sayısı 1 milyon 239 bin 438 kişiyi bulan bu kesime üç ay süreyle ayda bin lira destek ödemesi yapacağız. Hibe şeklinde vereceğimiz doğrudan esnaf destek ödemesinden taksi, dolmuş ve servis işletmecisi, pazarcı, terzi, oto tamircisi, lokantacı, pastaneci, kadın ve erkek kuaförü, pansiyon, yurt, kreş, düğün salonu işletmecisi gibi kesimler faydalanacaktır. Böylece ayda 1 milyar 240 milyon liradan toplamda 3 milyar 718 milyon liralık bir desteği esnafımızın hizmetine sunmuş oluyoruz.

Bir diğer destek kalemi olan kira desteğini basit usule tabi olmanın şartlarına göre belirledik. Bu şartları taşıyan ve iş yeri kira olan esnafımıza yine üç ay süreyle büyük şehirlerde aylık 750 lira, diğer illerde ise 500 lira kira desteği yapacağız. Buna göre ayda 432 milyon liradan toplamda 1 milyar 300 milyon liralık bir kira desteğini esnafımıza hibe olarak vereceğiz. Bu iki destek kalemi çerçevesinde önümüzdeki üç ay boyunca esnafımıza toplamda 5 milyar lira civarında bir hibe desteği sağlamayı planlıyoruz.

Hazine taşınmazları üzerindeki turizm tesisleriyle deniz turizmi tesislerinin kira, kesin izin, kesin tahsis, irtifak hakkı, kullanma izni, yararlanma ve hasılat payları ile ecri misillerin ödeme sürelerini başvuru şartı aramaksızın bir yıl süreyle erteliyoruz. Bu ertelemenin turizm sektörüne katkısı 925 milyon liradır.

Belediyelere de mülkiyet veya tasarruflarında bulunan taşınmazların irtifak hakkı, kiralama ve benzeri kullanımından kaynaklanan bedellere indirim veya erteleme kararı alabilme imkânı sağladık.

“YERLİ AŞI ÜRETİMİYLE İLGİLİ ÇALIŞMALARI YAKINDAN TAKİP EDİYORUZ”

Öte yandan tedbirler sayesinde dünyadaki pek çok yerin tersine ülkemizde hasta, ağır hasta ve vefat sayılarında belirgin bir azalışın yaşandığını görüyoruz. Yurt dışından temin etmekte olduğumuz aşıyı belirlenen uygulama kapsamı ve takvimi çerçevesinde en kısa zamanda milletimizin hizmetine sunacağız.

Yerli aşı üretimiyle ilgili çalışmaları da yakından takip ediyoruz. İnşallah bahar aylarında kendi aşımıza kavuşarak çok daha yaygın bir aşılama sürecine geçeceğiz. Bu süreçte tedbirleri sıkı bir şekilde devam ettireceğiz. Elde edilen kazanımları güçlendirmek için sokağa çıkma sınırlaması; 31 Aralık Perşembe saat 21.00’den 4 Ocak saat 05.00’e kadar kesintisiz uygulanacaktır.

Sağlıkçılarımıza ve diğer çalışanlarımıza destek olmak amacıyla kamuya ait okul öncesi kurumları, ana sınıfları hariç, faaliyetlerini sürdürebilecektir. Salgın döneminde hayatını kaybeden sağlık çalışanlarımızın kadrolarına göre vazife malullüğü veya meslek hastalığı statülerinin hızla sonuçlandırılması sağlanacaktır. Vazife malulü sağlık çalışanlarımızın aileleri maaştan ek ödemeye, faizsiz konut kredisinden çocuklarına eğitim-öğretim yardımına, istihdam hakkından fatura indirimlerine kadar pek çok imkâna kavuşacaklardır. Sağlık Bakanımız ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanımızı bu hususun süratle neticelendirilmesi hususunda görevlendirdim.

Cumhurbaşkanı olarak salgın sürecinin yönetiminde görev alan kurumlarımızın tüm çalışmalarını anlık olarak takip ediyorum. Mevcut uygulamalarla ilgili ihtiyaç duyulacak sıkılaştırma veya normalleşme adımlarını istediğimiz zaman atma imkânına sahibiz.

Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyanın çoğunun bizden daha kötü durumda olması, Türkiye’nin salgınla mücadelede geride değil tam tersine ileride olduğunun işaretidir. İnşallah bu mücadelemizi de başarıyla neticelendirecek, aydınlık geleceğimize doğru yürümeyi sürdüreceğiz. Sözlerime son vermeden önce İzmir’deki sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı temenni ediyorum. Bu duygularla bir kez daha hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyor, hayırlı akşamlar diliyorum. Kalın sağlıcakla.”

kaynak:www.tccb.gov.tr

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA